Ümmetin “Kadın”la İmtihanı
Abdullah b. Ömer, Resulullah zamanında haklarında ayet iner korkusuyla hanımlarına sözle sataşamadıklarını ve onlara diledikleri gibi davranamadıklarını, onun vefatından sonra ancak bunları yapabildiklerini söylemişti. Kadınların elde ettikleri kazanımları yok sayan anlayışın, hanımlarına ve ümmetin kadınlarına karşı son derece nahif ve anlayışlı olan Peygamber’in vefatıyla birlikte çok geçmeden ortaya çıktığı görülür. Zira yine Abdullah b. Ömer’e getirilen, kadınların mescide gitmelerine yasak koyma önerisi her ne kadar İbn Ömer’in sert tepkisiyle karşılaşsa da geleceğe dair ipuçlarını barındırması bakımından önemli. Zira aynı zihniyet o günden bugüne kadar mevcudiyetini devam ettirmekte ve günümüzün iletişim imkânlarının zenginliği nedeniyle seslerini belki daha da çok duyurabilmekte.
Şu an sosyal medyaya, televizyonlara, konferanslara, din içerikli toplantılara baktığımızda kadın ve İslâm konusunun gündemden düşürülmediğini ve belli çevreler tarafından adeta bu konu üzerinden bir savaş sürdürüldüğünü görmekteyiz. Ümmetin bu kadar sorunu varken en yoğun gündem maddesinin kadın olması oldukça düşündürücü. Bu yoğunluk ister istemez aklımıza “Bugünkü tüm sorunların temelinde kadın mı var?” sorusunu getiriyor. Sanki kadın meselesi, bir çevrenin istediği gibi halledilirse tüm sorunlarımız bir anda çözülecekmiş gibi bir tavırla meseleye canhıraş bir şekilde yüklenilmekte.
Bu insanların söylemlerinde kadının yok sayıldığını, sürekli bir şekilde ona yer ve konum belirlendiğini, bir çerçeve çizildiğini, ültimatomlar verildiğini ve muhatabın duygusu, düşüncesi ve aklı olan bir insan değil de adeta bunlardan yoksun bir nesne gibi algılandığını görürüz. Aslında bu durum bir taraftan da karşıdakini birey ve insan yerine salt cinsel bir obje olarak gören hastalıklı bir zihne işaret ediyor. Kadını kamusal alanda mümkün olduğunca az bulunmaya zorlayan anlayışı İslâmî prensiplerle bağdaştırmak zor. Zira İslâm’ın kamusal alana çıkarken her iki cins için belirlediği tesettüre riayet edildikten sonra hala bu şekilde düşünmek oldukça sorunlu bir bakış açısı.
Bir babaya veya bir eşe kadın dövmenin tavsiye ve tarif edilmesini kendisiyle izah edebileceğimiz bir İslâmî yaklaşımı bilmiyorum. Bir de tavsiye ve tarifleri din adamı kimliğiyle yapıp, söylediklerinizi İslâm’ın görüşü olarak sunmak İslâm’a haksızlık ve haddi aşmak değil midir? Burada dönüp bakmamız gereken ve meşrûiyeti kendisinden alacağımız yer, Hz. Peygamber’in uygulamalarıdır. Eşi Hz. Âişe tarafından, “Onun ahlakı Kur’ân ahlakıydı” denilen, vahyin ilk tebliğcisi ve uygulayıcısı olan Hz. Peygamber’in, kendi yakınları olan kadınlara nasıl davrandığı, kadınların kendisine intikal ettirdikleri meselelerde onlara karşı nasıl bir tutum sergilediği ve toplumun erkeklerine kadınlarla aralarında çıkan meseleler konusunda neler söyleyip tavsiye ettiği bizim için en önemli referanstır.
Hz. Peygamber’in, hanımları vesilesiyle zor bir dönemden geçtiği îlâ hadisesi, bu konuda oldukça aydınlatıcı olacaktır. Kendileri yüzünden oldukça sıkıntılı günler geçiren Hz. Peygamber, bu süreçte eşlerine hakaret etmiş midir, elini kaldırmış mıdır? Siyer kaynaklarına ve hadis merviyatına bakıldığında bu şekilde davrandığına dair tek bir rivâyet bulmak mümkün değil. O, şiddet yerine tam bir ay hanımlarından uzak durmayı tercih etmiştir. Şimdi sorumuz şu: Hz. Peygamber, kendileri yüzünden böylesi zor duruma girdiğinde dahi eşlerini dövmeyerek Kur’ân’ın emrine muhalefet mi etmiştir? Kur’an birilerinin dillendirdikleri gibi dövmeyi emrediyorsa bunu en başta onun tebliğcisi olan Hz. Peygamber’in yapması gerekmez miydi? İlgili Kur’ân ayetine baktığımızda dövmenin bir emir olmadığını görüyoruz. Ayet, kadınlar nüşûz ederse önce nasihat edin, sonra devam ederlerse yataklarında yalnız bırakın diyor, eğer sorun çözülmezse, o toplumun şartları içerisinde dövmeyi tavsiye ediyor, emretmiyor. Fakat Resulullah da “Allah’ın kadın kullarını dövmeyiniz”, “Bilin ki kadınları dövenler hayırlılarınız değildir” gibi sözleriyle toplumu, kadın dövmemeye sürekli teşvik ediyor. Hz. Âişe ise, Resulullah’ın ne bir hanımına ne de bir hizmetçisine el kaldırdığını söylüyor.
Dolayısıyla kadın konusunda gündemi meşgul eden hoyrat söylemlerin, Hz. Peygamber’in sünnetinden kendisine herhangi bir referans bulmasının imkânsızlığı kendiliğinden ortaya çıkıyor.
17/03/2018