Çağrı’nın Senaristi Buharî miydi?
Duyumlarımıza göre birileri yazdığım Elçi üzerinden şahsıma hakaret düzeyine varan eleştiriler dizmişler. Eleştiri, eleştiri olduğu sürece sunum kısmına fazla takılmamak gerektiğini savunan biriyim. Zira geriye kalan kısmı edeple, alınan terbiyeyle, ahlakla alakalı bir husustur. O yüzden şahsıma yönelik hakaretleri “kul hakkı” kısmına havale edip Hz. Peygamber’in hayatının edebî sanatlarla anlatılıp anlatılamayacağı üzerine duracağım kısaca ve dahi daha önce yazdığım Musab Ağlarken’in önsözünü kullanarak.
Ülkemizde siyere dair çalışmalar nicelik itibariyle arttıkça, tarihî ve ilmî karşılığı olmayan son derece yapay bir takım tartışmaların da yoğunlaştığını görüyoruz. Siyer’in sadece ve sadece tarih-biyografi türü çalışmalarla anlatılabileceği iddiasını da açıkçası bu tür yapay tartışmalar nevinden değerlendirmekteyiz. Zira aynı çevrenin Çağrı, er-Risâle gibi filmlerin konu edildiği görsel sanatlara onay verir suskunluğu göstermektedir ki, ya söz konusu çevre, romanı, senaryoyu, tiyatroyu bilmiyor ya da maalesef bir şekilde siyer çalışmalarında mevki edinmek için gündem oluşturma derdinde.
Hıristiyanların bir “insan”ı, “Tanrı’nı oğlu/kuzusu” olarak bütün dünyaya pazarladıkları bir dönemde Müslümanların hâlâ “Hz. Peygamber’in hayatı roman olur mu?”, “Hz. Peygamber’in hayatı görsel sanatlarla ifade edilebilir mi?” tartışmalarını yapıyor olmaları da aslında hâl-i pür melâlimizi ifade etmeye fazlasıyla kâfi.
Bizler, “en güzel örnek” olan Hz. Peygamber’i bugünün insanına ulaştırmakla yükümlüyüz. Bu yükümlülüğümüzü yerine getirmek için de sinemadan tiyatroya, romandan hikâyeye, sosyal medyadan matbuâta ne kadar vasıta varsa onu kullanmak, Kur’ân’ın şahitliğiyle “usvetun hasenetun” olan Allah’ın Elçisi’nin modelliğini insanlara layıkıyla tanıtmak mecburiyetindeyiz. Tabi bu iletişim vasıtalarını kullanırken amacın görsel veya edebî sanatlara katkı vermek değil, Hz. Peygamber’i en doğru şekilde tanıtmak olduğu da unutulmamalıdır. Başka bir ifadeyle “Hz. Peygamber’in romanı, hikâyesi yazılmaz” demek yerine, “Hz. Peygamber’in romanı, hikâyesi yazılırken dikkat edilecek hususlar vardır” demek, çok daha doğru ve olması gerekendir.
Musab Ağlarken’de kaydettiğim bu hususları bir kez daha belirtmek gerekir ki, bu çevreler şayet iddialarında ciddi ve samimiyseler sadece romana değil, kurgunun görsele tahvil edildiği –ki çok daha tehlikelidir– sinemaya da; doğruyu değil edebî zevkleri önceleyen şiire de karşı çıkmaları gerekir. Ancak bakıyoruz durum tam tersi… Demek maksat üzüm değil, bağcı veya bağcılar; bir diğer ihtimal “Şu ölümlü dünyada bir bağ da bizim olmasın mı?” derdi.
Filmler kurgusal senaryo üzerine çekildiğine ve Çağrı veya er-Risâle filmlerinin senaristi İbn İshâk, Vakıdî veya Buhârî, Müslim olmadığına göre; ilgili çevreden beklentimiz bunlara da şiddetle karşı çıkmalarıdır.
Bu çevrelerin ileri sürdükleri bir diğer mesele de mahremiyet. Efendim, roman mahremiyeti çiğnemekteymiş o yüzden olmazmış! Az önce ifade ettiğim gibi bu çevreler İlahiyat veya Siyer veya İslam tarihi alanından oldukça uzak. O yüzden bilmemelerini normal karşılamamız gerekir. Sonuçta hâdiseye dışarıdan bakıyorlar ve İslâm literatürüne hâkim değiller. Hâkim olmadıkları için de ileri sürdükleri tezlerin literatüre ters olma hali aslında olağan. Burada ayrıntılar vermeyeceğim ama ilgili çevrelerin azıcık hadis okumalarını, hadis literatüründeki “mahrem (!)” anlatıları, mesela Hz. Âişe’den gelen nakilleri –tabi ki çevirisi de olur– bulup okumalarını tavsiye edeceğim.
İşin püf noktası ise yine bilmemekten mütevellit olarak ileri sürülen “siyer metinlerinin kurgusallığa açık olmadığı” iddiası! İlk dönem siyer kaynaklarımız arasında İbn İshâk da Vakıdî de ve hatta sonraki dönemlerdeki daha başka tarihçilerimiz de sık sık kurguya yer vermişlerdir. Hatta yer vermekle kalmamışlar İbn İshâk’ta gördüğümüz üzere, “Veya olduğu gibi” diyerek bunun kurgu olduğunu okuyucusuna da duyurmuşlardır. Ancak bilmeyince zaman içerisinde İbn İshâk’ın kurgusu bir anda tarih metni haline gelivermiştir.
Ve’l-hâsıl; Hz. Peygamber’in insanlara ulaştırılmasında bazı şartlara uymak kaydıyla roman da, hikâye de, şiir de, tiyatro da, sinema da kullanılır, kullanılmalıdır. Hatta sadece edebî ve görsel sanatlarda değil opera, oratoryo gibi ses sanatlarında da Hz. Peygamber’in hayatına dair ürünler verilmelidir.
24/03/2018