Babasız Kadınlar
Bir sabah namazı vakti, tan yeri henüz ağarmamış, yıldızlar kaybolmamış ve karanlık yerini aydınlığa bırakmamışken Peygamber’in mescidine bir kadın girdi. Üstü başı toz toprak içinde, başından yaralanmış bir şekilde erkeklerin safında yerini aldı. Henüz yenilerde Müslüman olduğu için, ancak birinin uyarısıyla kadınların arasındaki saflarda durması gerektiğini öğrenince onlara katıldı. Güneş doğup ortalık aydınlanınca ön saflara yaklaşıp, güzel görünümlü ve kıyafeti düzgün olanlara dikkat kesilerek Resulullah’ın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sonunda birisi gelip “Esselamu aleyke ya Resulullah!” dediğinde onun kim olduğunu anladı. Resulullah safrana boyanmış, eski ama tertemiz bir izar giymiş, dizlerini elleriyle birleştirmiş, heybetli bir şekilde oturuyordu. Kadın korkudan titremeye başladı. Orda bulunanlardan biri “Ya Resulullah! Kadın korkudan titriyor” deyince Resulullah arkasındaki kadına bakmadan “Ey kadın, sakin ol” dedi. Bunun üzerine kadının heyecanı yatıştı. Anlaşılan o ki, uzun yollardan çıkıp gelen bu kadıncağızın bir derdi vardı.
Temim kabilesinin Anberoğulları koluna mensup Kayle bt. Mahreme, Habib b. Ezhar ile evliydi. Bu evlilikten üç kızı oldu. Ancak Habib ölünce Kayle dul, kızları da yetim kaldı. Habib’in erkek kardeşi Es’ub, kardeşinin ölümünün ardından onun kızları üzerinde tasarrufta bulunma hakkının tamamen kendisinde olduğunu iddia ederek Kayle’nin kızlarını elinden almak ve onları kendi menfaatleri doğrultusunda evlendirmek istiyordu. Kayle buna razı olmayıp son çare olarak Medine’ye giderek Resulullah’tan yardım istemeye karar verdi.
Hasta olan kızı Hudeyba’yı da yanına alarak kaçarcasına yola çıkacağı sırada, kaynı Es’ub kılıcını sallayarak çıkageldi. Kızını ona vermek istemeyen Kayle’yi başından yaralayarak Hudeyba’yı elinden çekip aldı. Bundan sonra yola tek başına çıkmak zorunda kalan Kayle, Şeybanoğulları’ndan biriyle evli olan kızkardeşine sığınır ve onlara niyetini anlatır. Buradan Bekr b. Vailoğulları’nın Resulullah’a elçi olarak gönderdiği Hureys b. Hassan eş-Şeybanî ile yola çıkan Kayle binti Mahreme, Medine’ye iki üç günlük bir mesafeyi katetmek zorunda kalır.
Nihayet Kayle binti Mahreme derdini mescitte Resulullah’a anlatır. Ne kendisinin ne de kızlarının babaları olmadığından dolayı baskı ve zorlamaya maruz kaldıklarını, kaynı da olsa başka bir erkeğin kendisinin ve kızlarının hayatına zorla müdahale etmek istediğini aktarır. Bunun üzerine Resulullah kırmızı bir deri üzerine şu yazıyı yazdırarak kabilesine iletmesi için Kayle’ye verir:
“Bu yazı Kayle’ye ve onun kızlarına yazılmıştır. Bu kadınlardan hiçbiri,
- Sahip oldukları haklardan mahrum edilemez.
- Ve zor kullanılarak hiçbiri ile nikahlanılamaz.
- İnanan ve Müslüman olan herkes bu kadınlara muhakkak yardımcı olacaklardır.
- Ey Kayle ve kızları! Siz de iyi davranışlarda bulunan ve kötü hareketlerden sakınan kadınlardan olunuz.”
Resulullah’ı hayatında ilk kez gören Kayle’nin onun hakkaniyetli gölgesine sığınması, Resulullah’ın kadın hakları konusunda ne kadar duyarlı olduğunun tüm Arap kabileleri arasında yayıldığını gösterir. Henüz mescidde hangi safta yer tutacağını bilemeyecek kadar Cahiliye’den yeni çıktığını ifade eden Kayle’nin, Resulullah’ın kadınlar hakkındaki merhametinden haberdar olması dikkate şayandır. Resulullah’ın, erkek egemen bir toplumda kadınların özgürlük alanlarını despotik nedenlerle, sözlü veya fiilî olarak çiğnemek isteyen erkeklere karşı aldığı bu tavrın bugünü de kapsadığı açıktır. Çünkü benzer hadsizlerin aramızda nefes almaya devam ettiği aşikar. Kayle’ye verilen bu yazılı belgenin, günümüzde kadınlara karşı despotizmi İslam adı altında sürdürenler için bağlayıcı olması temennisiyle… Her kadının bir babasının olduğunu, o ölse dahi asil bir kadının babasının şerefi için yaşamaya devam ettiğini hatırlatmak üzere…
03/06/2018