Siyeri Kur’ân ve Rivayetler Üzerinden Okumak (I)
Açıkça belirtmek gerekmektedir ki Kur’ân-ı Kerîm’i, ona yakın olan muhatapların rivayetleri üzerinden okuma gerekliliği ilk etapta oldukça tutarlıdır. Vahyin çok sonraki muhatapları, Kur’ân’ı sahih bir şekilde anlayabilmek için ilk dönemlerde mümkün her görüşün kayıt altına alınmasından mütevellit, bu verilerden istifade edecektir. Zira özellikle vahyin ilk muhatapları nüzul ortamını bilfiil yaşamış hangi ortamda hangi şartlar nedeniyle ayetlerin nâzil olduğunu bilmişlerdir. Bu nedenle onlardan gelen rivayetler ayetlerin anlaşılmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Yukarıda söz konusu edilen öncüller mâlumun îlâmı gibi görünse de özellikle günümüzün Kur’ân öğrencileri açısından –naçizane kanaatimize göre- yeterince tartışmaya açılmayan ya da üzerinde durulmayan bazı meseleler söz konusudur. Bunların ilki vahyin şifahen nâzil olması eksenindedir. Şöyle ki şifâhî ya da hitâbî olan vahiy kitâbî hale gelirken şartlar gereği bu yazılar ortamın bütün inceliklerini cem edememiştir. Mesela ilk muhataplar tarafından zaten bilinen meselelere ayrıca temas edilmemiş vahiy tarafından doğrudan cevaba gidilmiştir. Ayetin verdiği cevaptan hareketle sorunun ne olduğunu tesbit mümkünse de bu soruyu her durumda tesbit etmek mümkün değildir. Bu durumda vahyin sonraki muhatapları olarak bizler, mezkûr ortamı görebilmek adına bu rivayetleri esas almaktayız. Örnekleri çoğaltmak mümkünse de burada sorulması gereken soru ayetlerin anlaşılması yolunda bu türden rivayetleri incelerken nasıl bir tutum sergilenmesi gerektiği üzerinedir? Örneğin ayet ekseninde gelen her bir rivayet ona bilfiil şahit olanlardan mı gelmiştir? Ayeti rivayet ekseninde okumanın faydası kadar zararı mümkün müdür? Ayet çerçevesinde her bir rivayet gerçekten ayetin okunmasına katkı sağlayabilir mi? Rivayet, ayetin anlam dünyasının daralmasıyla sonuçlanabilir mi? Daha da önemlisi ayeti rivayet ekseninde okumak aslında ayetin hedefinin sapmasına neden olabilir mi?
Kur’ân’a ve rivayetlere dair farklı tasavvurlar bu sorulara farklı cevaplar verecektir. Diğer yandan mezkûr soruların kışkırtıcı sorular olduğunun da farkındayız. Bununla beraber bu yazıdaki amacımız, herhangi bir ayeti salt rivayet üzerinden okurken bu rivayete dair bazı kıstasların oluşturulması gerektiğine dairdir. Burada “rivayete dair kıstaslar zaten mevcuttur, bunlar da rivayetin adil ve güvenilir kimselerden muttesılen gelmesidir, rivayet bu şartlar ekseninde gelmişse kabul edilmelidir” şeklinde bir görüş öne sürülebilir. Bu görüş örnekler üzerinden bilahare tartışılacak olmakla beraber burada öncelikle vurgulamak istediğimiz nokta söz konusu kıstasın ve rivayetlere bakışın değiştirilmesi gerektiğidir. Artık bir sözün sırf çok değerli bir âlim tarafından söylenmiş olması, o sözün mutlak bir hakikat olarak kabul edilmesinin önüne geçilmelidir. Zira Hz. Peygamber’den başka kimse masum değildir ve herkesin hata yapma olasılığı vardır. Bu nedenle gerek Hz. Peygamber’e gerekse sahabe efendilerimize dair konu olan ayetleri rivayetler üzerinden okurken biraz daha dikkatli olmak gerekmektedir. Konuya dair bir örnekle meselemize şimdilik son verelim:
Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in Zeynep validemiz ile gerçekleştirdiği bir evlilik söz konusudur. Zeyd, Hz. Peygamber’in halakızı Zeynep validemiz ile geçinememiş ve ondan boşanmak için Hz. Peygamber’den müsaade istemiştir. Efendimiz de “Eşini yanında tut, Allah’tan kork” demiştir. Ahzap 33/37 ayeti konuyu anlatırken Allah’ın açığa çıkaracağı bir durumu içinde saklamıştın, çünkü insanlardan çekinmiştin. Hâlbuki asıl Allah’tan çekinmen gerekirdi şeklinde bir ifade kullanır. Âlimler, Hz. Peygamber’in gönlünde gizlediği mesele hakkında birtakım görüşler öne sürmüşlerdir. Buna göre Hz. Peygamber’in gönlünde gizlediği şey Zeynep validemizden hoşlanması ve onunla evlenmek istemesidir. Zeyd, bu durumu da fark edince ondan boşanmak istemiştir. Bazı âlimlere göreyse Hz. Peygamber şöyle düşünmüştür: “Keşke Zeyd onu boşasa da onunla ben evlensem.” Her iki rivayeti tefsirlerde görmek mümkündür.
İmdi, mezkûr rivayetler eşliğinde anlaşılması durumunda bu durum Hz. Peygamber’e yönelik olumsuz imajlara neden olacağı açıktır. Gerek oryantalistler ve gerekse dinimize yönelik saygısız ifadeler sarf etmek isteyenlere bu rivayetler imkân verecektir. Hepsinden öte sıradan bir Kur’ân okuyucusu için Hz. Peygamber’in böylesi bir düşünceye sahip olması mümkün değildir. Meselenin tam burasında Kaynağım mealen şöyle der:
“Hz. Peygamber’in “Keşke Zeyd, Zeynep’ten boşansa da ben onunla evlensem” diye düşünmüş olması mümkün değildir. Bundan başka ayet, “Sen gönlünde gizliyordun” dese de Hz. Peygamber, gönlünde neyi gizlediğini söylememiştir.”
Kaynağımın bu ifadeleri son kertede şu anlama gelmektedir: Hz. Peygamber’in herhangi bir beyanatı olmamasına rağmen kişinin “O, gönlünde şunu gizlemişti” şeklinde bir açıklamada bulunması, Efendimiz adına konuşmak demektir. Kimsenin de böylesi bir hakkı yoktur.
Vesselam…
07/06/2018