Hâme Kuşu
Cahiliye Araplarının ölülerini gömme ritüelleri ve ruhların durumu hakkındaki inanışları, ahiret hayatına olan bakışlarını göstermesi açısından önemlidir. Çoğu ilkel toplumda olduğu gibi Araplar da ölülerini defnettikten sonra yanına bir çukur daha açıp ölenin kıymetli eşyalarını gömerlerdi. Aynı zamanda beliyye veya veliyye dedikleri bir ritüelle, ölen kişinin devesini kabrin yanına canlı olarak bağlayıp ya ölüme terk ederler ya da öldürdükten sonra defnederlerdi. Böyle yaparak ölen kişinin gittiği yeni yurtta binek, giyecek ve yiyecek gibi ihtiyaçlarını gidereceğine inanırlardı. Bu gibi verilerden yola çıkarak Cahiliye Arabının ölümden sonra bir hayat olduğuna dair inancının var olduğunu anlamak mümkündür. Bununla birlikte rivayetlerden anlaşıldığına göre toplumun bir kısmı ölümden sonra dirileceğine inanmamaktaydı ki, Mekke döneminde Resulullah’a bu hususta müşrikler tarafından yöneltilen itiraz ve eleştiriler de bunu göstermektedir.
Issız ve uçsuz bucaksız çöl iklimin Cahiliye Arabının tahayyülünü ahiret inançları noktasında etkilediği aşikardır. Araplar çeşitli hayvanlara, taşlara, rüzgarlara ve bulutlara misyonlar yükleyerek batıl inanışlarını simgesel bir şekilde ifade etmişlerdir. Bunlardan biri, ölen kişinin ruhunun hâme kuşu dedikleri bir kuş şeklinde bedeninden ayrıldığı ve zamanla büyüyüp baykuş şeklini aldığı ve her yüz yılda bir kabrinin başına gelerek öttüğüne inanılmasıdır. Özellikle öldürülen kişilerin intikamı alınmadığı müddetçe ruhunun baykuş kılığında sürekli olarak kabrinin başında “Beni sulayın! Beni sulayın!” (İntikamımı alın) diyerek öttüğüne inanılması, Cahiliye Arabının büyük kan davaları yaratmak pahasına da olsa intikam alma adetlerinin bir izdüşümüdür.
Aynı zamanda hâme kuşunun ölen kişinin habercisi konumunda olduğu ve kabilesine dair haberleri kabrine taşıdığına da inanılmaktaydı. Onların bu inanışlarından ruhun ölümsüzlüğüne inandıkları ve ruhların, yaşayanların aktif hayatından haberdar olduğuna inandıkları anlaşılabilir. Bununla birlikte Resulullah İslam’ı tebliğe başladığı sıralarda müşrikler onu imtihan etmek maksadıyla ruhu kastederek hâmeyi sormuşlar ve rivayete göre “Sana ruhtan sorarlar. De ki ruh Rabbimin emrindedir. Size ondan çok az bir bilgi verilmiştir.” ayeti müşriklerin bu soruları üzerine nazil olmuştur.
Resulullah’ın hâme kuşu ile ilgili olarak “Hâme kuşu yoktur.” sözünü defeatle söylemesinden, İslam döneminde de bu kuşun varlığıyla ilgili sorular yöneltildiğini düşünmek mümkündür. Dişi bir kuş olarak kabul edilen hâme kuşunun varlığına olan inancın tamamen ortadan kalkmadığı, sonraki dönem rivayetlerden ve baykuşun öteden beri uğursuz olarak kabul edilmesinden anlaşılabilir. Nitekim Anadolu’da ve Türk devletlerinde vücudu baykuş yüzü kadın olarak tasavvur edilen Hüma kuşunun taşıdığı efsanevî özellikler, kuşların çeşitli milletlerde taşıyabildiği farklı anlamları göstermesi açısından ilgi çekicidir. Türk ve İran inanışlarına göre aklın alamayacağı gözün göremeyeceği yükseklikte bir mekanda yaşayan Hüma kuşu Tanrı’yla irtibatı sağlayan ve devleti simgeleyen bir kuştur. Siyasî, kültürel ve dinî pek çok tabire ve inanışa konu olan Hümâ kuşu, devlet ve cennet kuşu olarak adlandırıldığı gibi edebî ve görsel sanatlarda da kendine yer bulmuştur. Osmanlı Devleti’nin en üst birimlerini ifade etmek için kullanılan Hümâ ve Devlet-i Hümâyun tabirleri bu inanışın süregelen etkisini göstermektedir.
16/09/2018