Psiko-Sosyal Bir Problem: Tüketim Çılgınlığı
“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri
yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…” (Rum 30/41)
Bir gün nehirden abdest alırken fazla su kullanan bir sahabiyi gören Hz. Peygamber ona: “Bu israf da ne?” diye müdahale etmiş, sahabinin: “Abdestte israf olur mu?” diye sorması üzerine Hz. Peygamber: “Evet, akmakta olan bir nehir kenarında olsanız da”(İbn Mâce, Tahare, 48) diye cevap vermişti. Bugün, dünyanın sahip olduğu sınırlı ve kıt kaynaklar, sınırsızca, sorumsuzca ve bilinçsizce tüketilmektedir. Bu durum insanlığın karşı karşıya kaldığı fakirlik ve yoksulluk, ekonomik krizler, savaşlar, ekolojik felaketler (küresel ısınma, çevre kirliliği vb.), kültürel ve sosyal çatışmalar ve yozlaşmalar gibi iktisadi, psiko-sosyal, kültürel, ahlaki pek çok büyük problemin ana nedenlerinden birisi olmuştur.
Tüketim, insanla var olmuş ve var olmaya devam edecek bir olgudur. Bu “tüketim” olgusu XX. Yüzyıla kadar genel anlamda insanların ihtiyaçlarını karşılamak için nesneleri kullanması veya tüketmesi şeklinde gerçekleşmekteydi. Ancak günümüzde tüketim, geleneksel anlamını aşıp psikolojik, sosyal ve kültürel bir boyut kazanmıştır. Artık insanlar sadece ihtiyaçlarını karşılamak için değil kimlik oluşturmak, toplumsal statü elde etmek, insanlarla ilişkilerini düzenlemek (psiko-sosyal ihtiyaçlarını vb. karşılamak) için tüketmektedir. Bugün dünyada hâkim olan tüketim kültüründe; sürekli sahte ihtiyaçlar üretilmekte, bireyler sürekli ve sınırsızca tüketmeye yönlendirilmekte, tüketim için tüketmek anlayışı benimsetilmeye çalışılmaktadır. Tüketim kültürü insan hayatını o denli esir almıştır ki insanlar maddi ve manevi değerleri idrak edememekte, savurganlıkta ve tüketimde adeta yarışmaktadır. Öyle ki, kim daha çok ve lüks tüketirse onun daha mutlu olacağı zannedilmektedir.
Bugün tüketim kültürü dini hassasiyetlerinin yüksek olduğunu söyleyen bireylerde de etkili hale gelmiştir. Hâlbuki iktisatla hem maddi hem de etik açıdan ilişkili olan İslam’a göre Müslüman kuralsızca, her yola başvurarak kazanç elde edemeyeceği gibi kazandıklarını da istediği gibi harcayamamaktadır. Bu anlamda İslam dini, tüketim kültürünün sınırsızca ve sorumsuzca sürekli tüketimi teşvik etmesine; (israf etmeme) “…Yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’raf 7/31); (paylaşma, cömertlik, yardımlaşma), “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça ‘İyi’ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir” (Al-i İmran 3/92); (kanaatkârlık, orta halli olma), “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) özlemini çeker durursun” (İsra17/29); (dünyanın geçiciliğini vurgulayarak asıl dikkati ahiret hayatına çekmesi), “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir…” (Hadid 57/20) gibi emir, yasak ve öğütleriyle karşı koymaktadır. Dolayısıyla birey kazancını ne har vurup harman savurmalı, ne cimrilik etmeli ne de atıl bir şekilde bir yerde bekletmelidir. Aksine sahip olduğu maddi ve manevi değerleri dengeli bir şekilde insanların faydasına kullanmak için çalışmalıdır.
Bugün tüketim çılgınlığının önlenmesi için pek çok görüş ortaya konulmakta, farklı çözüm yolları önerilmekte, birçok proje yürütülmektedir. Ancak bu çözüm önerilerinde soruna daha çok iktisadi bir perspektiften yaklaşıldığı ve çözüm önerilerinin de bu bağlamda ortaya konulduğu görülmektedir. Halbuki israf; ahlaki, kültürel, psiko-sosyal, iktisadi, ekolojik vb. çok boyutlu bir sorundur. Dolayısıyla bu problemin tek bir boyutta ele alınarak çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Bunun yerine holistik bakışla soruna yaklaşılması ve bu bağlamda çalışmaların yapılması, daha gerçekçi ve kalıcı çözümlere ulaşılmasını sağlayacaktır.
05/10/2018