Doğum Günüme İthafen: Hakikat İnsanın Gözüne Bakıyor …
Ömür, ölüm sizi toprağa mahkum edene kadar daima mücadele içinde olduğunuz bir arenadır. Bu arenanın zemini ise hakkı teslimin rafa kaldırıldığı ‘zulüm’ ile Hakk’a teslimiyetin zuhuru olan ‘adalet’ ile döşenmiştir. Zira ister Yaratıcıya ister kendimize isterse diğer insanlara yönelik; zihnî, kavlî ya da fiilî eylemlerimiz ya zulme ya da adalete konudur. Örneğin, var oluşun ahlakî anlamda en temel ürünü imândır. Çünkü imân, varlığımıza ve varlığımızı devam ettirebilmemiz için sunulan imkanlara dair farkındalığımızın sonucudur ve bu anlamda en âdil eylemdir. Aksi ise kaybediştir, hakkı yerine koymamaktır, zulümdür. Bu anlamda ömrün her ânı yeni bir öğretidir; çünkü hakk olan, kendini her olay ve durumda farklı tezahür ettirecektir. Tezahür farklılığının ise iki sebebi bulunmaktadır: a) Her bir olay ve olgunun tabiat farklılığı, tüm durumlarda sergilenecek âdil yaklaşımın tektip olamayacağını göstermektedir, b) İnsanların; eğitim, kültür, zaman-mekan, psikoloji vb. nedenlerle çeşitlenen bakış açıları da sergilenen eylemlerde farklılığı getirecektir. Bir başka ifadeyle, tezahür farklılığının biri fâilden, diğeri de mefûlden kaynaklanan iki nedeni vardır. Tabir caizse bu anlamda hakikat, insanın gözüne bakmaktadır. Dolayısıyla hakkın peşine düşülmesi gereken bu arenada, varlığımız ve varlığımızı hangi zeminde konumlandırdığımız önemlidir. Bu itibarla önce Varlık nedir? sorusunu irdelemek gerekmektedir.
Varlık, tanımı yapılamayacak kadar açık ve ister zihnî bir yüklem ister ontolojik bir kavram olarak alınsın, tüm var olanların taşıdığı ortak bir niteliktir. Öyle ki, Tanrı ile aklî ve ahlâki bir bağ kurabilme ve O’nun hakkında konuşabilmeyi sağlayan zemin burasıdır. Zira yokluk; keşfedilecek, tezahürleri ile etkide bulunabilecek ve hakkında değerlendirme yapılabilecek bir muhatap değildir. Bu anlamda yokluk (‘adem), yok olması bakımından arzulanmayan bir şeydir. Varlık ise mahza iyi olarak görülür ve bir yetkinlik olarak değerlendirilir. Var olmaya yüklenen bu pozitif değer; varlığın, yokluktan –yani negatif olandan- varlık alanına çıkarılmış olması ve kendisine potansiyel anlamda birçok niteliğin yüklenmiş olması dolayısıyladır. Açıktır ki bu değerlendirme, yaratma ile ilgilidir ve bu anlamda varlıkların sürece herhangi bir dahli söz konusu değildir.
Ahlâkî açıdan ise varlık, başlangıç itibarıyla nötr değer taşımaktadır. Bitki ve hayvanlar, fiillerini aklî ve irâdî bir saik olmaksızın yaratılışsal donanımları (el-ma’rifetü‘t tabî‘iyye) temelinde gerçekleştirdikleri için, bu varlıklardaki nötr temel, lehte ya da aleyhte değişmeden devam etmektedir. Fakat insan bunun dışındadır. Sahip olduğu potansiyelleri kanalize edeceği yön, insanın olumlu ya da olumsuz nitelemelere konu edilmesini gerektirmektedir. İnsanın pozitif ya da negatif bir değer yüklenerek diğer varlıklardan farklılaşmasını ve ahlaka konu olmasını sağlayan ise akıl ve irade sahibi olmasıdır. Bu açıdan insan, bizatihi sahip olduğu yetilerle süreçte etkindir. Aslına bakılırsa bu etkin oluş, insanın gerçek anlamda var olmaya başlamasıdır. Vahyin ise bu noktada iki önemli misyon yüklendiği söylenebilir: a) İnsanın aklı ve iradesini, doğru ve iyi olandan yana işlevsel kılmasına yönelik “itici güç” olma ve b) İnsanın söz konusu yetileriyle ortaya koyduğu düşünce, söz ve eylemini, yanlış ve kötü olan için aktifleştirmemesini sağlamaya dönük “uzaklaştırıcı güç” olma. Dolayısıyla vahyin, bilineni eyleme geçirme noktasında hatırlatıcı destek olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, Prof. Dr. Hüseyin ATAY’ ın ifade ettiği gibi İslam, iyi insan projesidir.
Miladımı vesile kılarak varlığı konu edindiğim bu yazımı, doğum günü duamla bitirmek istiyorum:
“Biliyorum ki her insan kendisine ait bir tarihe sahiptir. Tercihleriyle inşa ettiği ya da bozduğu bir tarihe… Dileğim odur ki; bir sonraki günü, önceki günden iyi olan kâmil bir tarih olsun benimki de… Hiçbir zaman “akışa, olağana, sıradana, öyle gelene, tabuya” kapılmadan zihnimi her daim canlı ve diri tutarak dokuyayım ömrümü… Hep kendim olarak kalayım bu yolda… Zira bu tarih, bana özgü olduğu sürece, ben gerçekten varım… Var olmanın bir lütuf ve değer olduğunu içselleştirmenin şükrünü doyasıya yaşayacağım nice 12 Ekim’lere…
t_gunal@hotmail.com
12/10/2018