Mâtürîdî Çalıştayının Ardından …
Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı tarafından düzenlenen Kayıp Aydınlanmanın İzinde: Uluslararası İmam Mâtürîdî Çalıştayı, 25-27 Ekim 2018 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Akademik seviyesi ve üslubu oldukça yüksek olan bu çalıştaya, yurt içi ve dışından Mâtürîdî çalışmaları konusunda uzman birçok ilim insanı katılmıştır. Üç gün süren çalıştay, bize bir kez daha göstermiştir ki bir zihin ve medeniyet inşası, ancak ilim üzerinden gerçekleşebilir. Bu inşanın dayandığı temel ise işlevsel akıldır.
Mâtürîdî, gerçeğin bütün aydınlığı, batılın da tüm zulmetiyle ortaya çıkışını akıl yürütmeye bağlamaktadır. Ona göre vahyin anlaşılabilirliği de akıl yürütme yöntemine bağlı olarak delillendirilmiş olmasına dayanmaktadır. Bu bakımdan istidlâl, gerçeklere kılavuzluk etmekte ve onun sayesinde hakikate ulaşılmaktadır. Bunun karşıtı olan durumu ise Mâtürîdî, düşünmemeyi telkin eden her yönlendirme şeytan işidir şeklinde ifade etmektedir. Bu doğrultuda o, akıl yürütmenin karşısında olan, onu yasak sayan ya da yadsıyan kişinin; bu düşüncesini ortaya koymasının tek yolunun, yine akıl yürütme olduğunu söyleyerek çelişik hali izah etmektedir. Bu ve benzeri çelişkili durumlardan kurtulmamızın tek yolu ise eğitimdir. Bu itibarla, Prof. Dr. Ahmet AKBULUT’un dinin ortaya koyduğu temel değerleri, Müslüman toplumların yönetilmesinde ve denetlenmesinde değil; Müslüman nesillerin eğitilmesinde kullanmalıyız vurgusunu, burada hatırlatmayı önemli görüyorum.
Düşünce, insana; insan da bir zaman ve mekana bağlıdır. Bir başka ifadeyle, bir temele yaslanmayan, boşlukta üretilmiş bir düşünceden bahsetmek mümkün değildir. Bu anlamda, her düşüncenin bir geleneğe sahip olduğu açıktır. Bize düşen görev ise dört aşamadan oluşmaktadır: a) üretimler üzerinde düşünmek, b) görüşlerin aklî ve vahyî ilkelere uygunluğu sorgulamasını yapmak, c) sorgulamanın verdiği neticeye göre bir ayıklamada bulunmak ve d) bulunduğumuz dönemin sağladığı ilmî donanımlarla yeniden bir inşa faaliyetinde bulunmak. Tüm bu aşamaların dakîk bir şekilde gerçekleştirildiği ve bilim kurulu başkanlığını Prof. Dr. Şaban Ali DÜZGÜN’ün yaptığı çalıştayımızın sonuç bildirgesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“İmam Mâtürîdî, Ehl-i Sünnet’in akaid ve fıkıh sütunlarını sistemleştiren İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’den sonra, onun inançla ilgili görüşlerini sistematik bir kelâm ekolüne dönüştüren Semerkandlı bir âlimdir.
İmam Mâtürîdî, Müslüman toplumların farklılıklarını koruyarak birlikte yaşam sürebileceğini ve bu farklılıkların gelişim ve dönüşümde etkin rol oynayabileceğini benimseyen bir ahlâk sistemi geliştirmiştir. Bu açıdan Mâtürîdî İslam’ın sabit ilkeleri ile muhtelif coğrafyalardaki kültür farklılıklarının nasıl uyum içinde harmanlanabileceğinin en iyi örneklerinden birini ortaya koymuştur.
Mâtürîdî, Kur’an’da “aşırılıklardan uzak örnek bir toplum” olarak nitelendirilen Müslümanların, bu niteliklerini korumalarının; vahyin ışığında aklı kullanarak adalet, hikmet ve merhameti hâkim kılmaktan geçtiğini savunmaktadır. Bu itibarla, onun düşünce sistemi; adalet, hikmet, akıl ve özgür iradeye dayanmakta ve Mâtürîdî bu temellere yaslanan bilgi, varlık ve ahlak sistemi önermektedir. Mâtürîdî, insanın söz konusu bu yetilerle donatıldığına işaret ederek insanın dünyayı imar ve ıslah etme gibi ağır bir sorumluluğun altına ancak bu yetileriyle girebileceğini kaydetmektedir. O, insanların bu donanımlarının ise çatışmaya değil, işbirliğine yönlendirilmesinin; toplumu yıkıma sürükleyen fitne olgusunu engelleyecek yegane yol olduğunu ifade etmektedir.
Mâtürîdî’ye göre Kur’an’ı anlamaya yönelik çabaların temel hedefi, “en doğruya ulaşma”dır. Bu gerekçe ile günümüze ulaşan ve 17 cilt olarak yayınlanan tefsirine, “Te’vilâtu’l Kur’ân” adını vererek iki yöne vurgu yapmaktadır: a) Kendisinin bu çalışmasının bir çaba olarak yorumlanması gerektiğini, b) bu doğrultuda kendi yorumlarının da eleştirilebileceğini ima etmektedir.
Mâtürîdî, hikmetle bütünleşmiş bir adaleti, toplumsal yaşamın olmazsa olmazı olarak görmektedir. Ona göre, bütün insanlar doğuştan temiz bir fıtrata sahiptir. Toplumun amacı, eğitim yoluyla insanın bireysel yetkinliğini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Bu düşüncesiyle Mâtürîdî, kemâliyeti sağlayan insanlardan oluşan Müslüman toplumun, bütün insanlık için ahlâk, adalet ve dindarlıkta örnek olmasını öngörmektedir.
İmam Mâtürîdî, imanın kalpte gerçekleşen bir tasdik olduğuna vurgu yapmış ve oraya hiç kimsenin müdahale etmesine Allah’ın imkân vermediğini dile getirmiştir. Böylece o, insanların inançlarından dolayı yargılanmasının önünü kesin bir şekilde kapatmıştır. Onun bu anlayışı, ehl-i kıblenin tekfir edilemeyeceği ilkesiyle örtüşen bir yaklaşımdır.
Mâtürîdî, dini hayatın sağlam delil ve bilgi üzerine inşa edilmesini gerekli görmüş; sübjektif yorum ve verilerle hüküm vermenin çıkaracağı sorunlara dikkat çekmiştir. Bu sebeple ona göre rüya, ilham ve keşf, bilgi kaynağı değildir. Dolayısıyla bunlar üzerine hüküm bina edilemez.
Mâtürîdî’nin ahlâk nazariyesi, akıl ve vahiy çerçevesinde bütüncül bir tasavvur öngörmektedir. Bu ahlâk; anlamlı, faydalı ve gayeli bir yaşamı salık vermektedir. Ahlâkî buhranların yaşandığı ve ahlâk dışı davranışların dahi din üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldığı günümüzde; hakkın, hakikatin ve ahlâkın hakimiyetine şiddetle ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç ise ancak; değerler kadar onlara hayat verecek Allah ve insan tasavvurunun geliştirilmesiyle giderilebilir.
Sonuç olarak, Mâtürîdî’nin akıl, adalet, hikmet ve özgür irade gibi kavramlara dayalı düşünce sisteminin önümüzü aydınlatacağı ve insanlığın barış ve esenliğine katkı sağlayacağı kanaatine varılmıştır.”
Tuğba GÜNAL
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi,
Kelam Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi,
t_gunal@hotmail.com