Biyografi Yazmak
Zahiren bakıldığında son derece kolay gözüküyor. Hatta bizim tabakât, ricâl ve Hadis ilmi çerçevesindeki tanımlamayla “tarih” yazıcılığını düşündüğümüzde bir insanın hayat hikâyesinin yazımının son derece kolay olduğu dahi söylenebilir.
Sayısal oran olarak bilmiyorum ama ilahiyat alanında yapılan en çok lisansüstü tezler de hep biyografilerinden oluşmaktadır. İtham etmek veya hafife almak için söylemiyorum fakat takdir edersiniz ki, daha çok “kolay” olduğu, daha doğrusu “kolay olduğu” düşünüldüğünden biyografiler tercih edilmekte veya danışmanlar tarafından “yapsın da getirsin” denilmektedir.
Siyer, İslam Tarihi, Hadis, Fıkıh, Tefsir… Hangi disipline bakarsanız bakın; hayatı ve bağlı olduğu ilimdeki yeri konusunda tez yapılmamış kimseyi bulamazsınız. Falan ve Siyer’deki Yeri; Filan ve Hadis İlmindeki Yeri, Fulane ve Tefsir ilmindeki Yeri… Bazen tezin adını duyduğunuzda “o kim?” sorusunu sormamak için kendinizi zor tutarsınız. Ama hazırlayan anlatır da anlatır… Bir an için ne kadar cahil kaldığınız duygusuna kapılmamak elde değildir. Daha ilginç olan bir durum vardır ki, o da aynı şahısla ilgili iki üç ve hatta bazen çok daha fazla akademik çalışmaların yapılmış olmasıdır. Hadi farklı üniversitelerde farklı bölümlerde yine anlaşılabilir olsa dahi aynı üniversitenin aynı bölümünde aynı tarihî şahsiyet hakkında birden çok tez yaptırılmasını anlamak…
Planı, çerçevesi ele alınacağı konular bellidir biyografi çalışmalarında. Ailesi, çevresi, eğitimi, hocaları, öğrencileri, eserleri, çoluk-çocuğu ve vefatı…
Oysa Batı tarihçiliği, biyografinin tarihten olup olmadığını tartışmış ve genel eğilim olarak biyografiyi tür olarak Tarih’in değil Edebiyat’ın içeriğine dâhil etmeyi tercih etmiş gibidir. Gerekçe olarak da Tarih’in sırf övgü ve yergiden oluşamayacağını ileri sürmüştür ki, esasen o kadar da haksız değildir.
Son dönemlerde yoğun bir şekilde farklı yazarların farklı tarihî şahsiyetleri ele aldıkları biyografileri okuyorum… Ve açıkçası ciddi anlamda hata yaptığımızı itiraf etmek durumundayım. Çerçevesi birbirinin aynı olan ve okuyana ansiklopedik bilgi vermekten öte gitmeyen biyografiler yerine okuyucunun hayatına dokunan… Okuyucuyu hayatı anlatılanlarla tanıştıran… Daha sade daha az dipnotlu daha kısa cümleler… Yazarın da söyleyecek sözü olan…
Bir örnek olarak “Peygamberimiz’in İzinde 40 Sahabi” Projesinde olduğu gibi. Ayrıntılı dipnotlar, akademik tartışmalar yerine tanıtan çalışmalar…
“Edebiyatçılar mı yazsın?” sorusuna da cevabım pek olumlu değil. O halde yapmamız gereken… En azından lisansüstü eğitimde biyografi yazarlığı eğitiminin verilmesi…
Peki bu eğitimi kim verecek?
Bütün soruların cevabını da bilemem ki!
23/03/2020