Sana Rûh’un Ne Olduğunu Soruyorlar…
Varlığı tanıma, inceleme, onun ilke ve yasalarını keşfetme; ulaşılan sonuçlara göre değer yükleme ve kategorilendirmede bulunma, varoluşsal bir yönelimdir. İnsanın varlığın mahiyetini kavrama ve konumunu belirlemeye dönük bu yönelimi, kendi varlığı söz konusu olduğunda, insanın yeryüzündeki canlı varlıklardan farklı olduğu sonucunu vermektedir. Yapı ve donanım potansiyelinin gelişmişliği bakımından ontolojik; kognitif süreçleri üst düzeyde işletebilmesi açısından epistemolojik; alternatif eylemler arasında belirli ilkelere göre tercih yapabilmesi dolayısıyla ahlâkî; düşünce ve eylemlerinde güzel ve çirkine dayalı seçimlerde bulunabilmesi bakımından ise estetik yönlerin tümünde bu farklılık kendini göstermektedir. İnsanın kendi varlığını tüm bu yönlerle idrak edişi, onu bu farklılığın kaynağını aramaya sevk etmiştir. İnsanlıkla çağdaş olan bu sorgulama, karşımıza rûh düşüncesini çıkarmaktadır. Zira insanın diğer varlıklardan farklı olmasının; kendisine “ben” diye işaret ettiği, bedeninden farklı ve ayrı, basît, herhangi bir değişime uğramayan, bedenin ölümüyle son bulmayan, bizatihi iyi ve bilen öz olarak nitelendirilen rûh düşüncesine dayandırıldığı görülmektedir.
Bu yaklaşımın, Kur’ân ayetlerinin anlamlandırılmasında da etkin olduğu söylenebilir. Bu konuda öne çıkan ayetlerden birinin İsrâ’ 17/85 olduğu görülmekte; ayetin -çoğunlukla- insan varlığı bağlamında kullanıldığı ve ayetteki rûh kelimesinin bedenden ayrı ve farklı bir varlığa tekabül ettiği ifade edilmektedir. Fakat İsrâ’ 17/85’te er-rûh min emri rabbî şeklinde geçen ifadenin, rûh kelimesinin “vahiy” anlamında kullanıldığı ayetlerdeki ifadeyle aynı olduğu görülmektedir: Nahl 16/2 (er-rûh min emrihî); Mü’min 40/15 (er-rûh min emrihî); Şûrâ 42/52 (rûhan min emrinâ). Görüldüğü üzere, rûh kelimesinin vahiy anlamına geldiği diğer ayetlerdeki kullanımı ile İsrâ’ 17/85’teki kullanımı arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Söz konusu ayetlerin hepsinde er-rûh min emr(-illah) ifadesi, ortak bir şekilde kullanılmaktadır. Diğer ayetlerde rûh kelimesine “vahiy” anlamı verilirken; siyak ve sibakı da tamamen “vahiy” anlamını destekleyen İsrâ 17/85. ayetteki rûh kelimesinin, insan bedeninden ayrı ve farklı öz olarak değerlendirilmesi Kur’ânî açıdan mümkün görünmemektedir. Bir başka açıdan, ayette rûh kelimesinin marife olarak kullanılması (er-rûh), kelimenin tüm insanlarda bulunduğu iddia edilen rûha işaret etmesinin dilsel açıdan engelidir.
Bağlam bütünlüğü dikkate alındığında ise bu ayette hakkında soru sorulan meselenin (ve yes’elûneke ‘ani’r rûhi), vahyin ontolojik yönüne ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü ne vahyedildiği bilinmekte; vahyin dili muhatapları tarafından sorunsuz bir şekilde anlaşılmakta; vahyin epistemik içeriğine bizzat şahit olunmaktadır. Bu bakımdan, hakkında “az bir bilgi verilen (ve mâ ûtîtum mine’l ‘ilmi illâ kalîlâ)” konu da vahyin peygambere geliş keyfiyetiyle ilgilidir. Ayette, ilgili fiilin yalnızca Allah’la ilişkilendirilebilecek olduğunun belirtilmesinin (min emri rabbî) ise vahyin; a) korunmuşluğuna, b) güvenirliğine, c) cin gibi herhangi bir varlıkla irtibatlandırılamayacağına vurgu içerdiği ifade edilebilir. Zira İslam öncesi Arap toplumunda, şairlerin ilham kaynağı, kâhinlerin ise gizemli bilgi kaynağı olarak cinlerin gösterildiği bilinmektedir. Buna göre söz konusu haller ile vahiy arasında kurulmak istenen bağın (bkz: 21/5; 37/36; 52/29-30; 69/38-42) reddedildiği ayetlerden birinin İsrâ’ 17/85 olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda, ayetteki rûh kelimesinin, insanın düalist zeminde değerlendirilmesine delil teşkil etmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.
Kelimenin hem vahiy (16/2; 17/85; 40/15; 42/52) hem de vahiy meleği (2/87; 5/110; 16/102; 26/193; 70/4; 78/38; 97/4) için kullanılması; ayrıca insana rûh üflendiğinden bahseden ayetlerin hemen sonrasında göz, kulak gibi bilgi edinme vasıtalarının anılması ve insanın bu konudaki sorumluluğuna vurgu yapılması (32/9) ve insanın bilgi üretme yeteneğinde oluşunun önemine işaret edilmesi (15/29; 38/72; krş: 2/30-34); rûh’un, insanın varoluşunu sağlam temellerde devam ettirebilme zemininin ‘bilgi’ oluşuna referansla kullanıldığını göstermektedir. Bir başka ifadeyle rûh, hem insanın ‘bilen özne’ olma potansiyeli (dâhilî yön) hem de bu potansiyeli destekleyen vahiy/vahiy meleği (haricî yön) anlamında kullanılmakta; bu yönüyle bilinç ve bilgiye vurgu yapılmaktadır.
22.02.2021