Hayatın Anlamı
Son zamanlarda ülkemizde toplu ve tekil intiharlar tartışılıyor. Bunun ekonomik temelli olduğunu söyleyenler olduğu gibi tek bir nedene dayanmadığını ifade edenler de vardır. İntihar olgusu hem psikolojik hem de Durkheim’ın belirttiği gibi toplumsal bir olaydır. Bakıldığında insanın canlı kalabilmesinden daha önemli hiçbir şey yoktur. İntiharın tek bir nedeni olamaz. İntihar, insanın kendi yaşamına istemli bir şekilde son vermesidir. İntihara psikolojik açıdan bakıldığında depresyon, stres, bipolar bozukluklar, aşırı alkol kullanımı ve madde bağımlılıklarıyla ilişkili olduğunu kanıtlayan çalışmalar mevcuttur. İntihara toplumsal açıdan bakıldığında, intiharla mali sıkıntılar, maddi imkânsızlıklar, ayrımcılığa uğrama (mülteci vs.), yalnızlık yaşama ve kişiler arası sorunlar yaşama arasında yakın ilişkiler bulunmaktadır. Buradan hareketle intiharın çok boyutlu bir sendrom olduğunu söylemek mümkündür. İntiharı, tek bir nedene indirgemek olayı basitleştirmek ve altında yatan nedenlerin üstünü örtmek anlamına gelmektedir. Çünkü Nietzche “yaşamak için nedeni olan bir kişi, hemen her nasıla dayanabilir ve bağlanabilir” demiştir. O halde insanın elinde tek bir nasıl sorusu bile varsa, intihar etme olasılığı düşmektedir.
Anlam terapist (logoterapist) Victor E. Frankl, insan neden intihar etmez? sorusunu sormuş ve bunun cevabını bulmaya çalışmıştır. Frankl, insanın anlam arayışını temel güdü olarak değerlendirmektedir. İnsanın hayatta anlam oluşturacağı herhangi bir hedefi varsa insanlar intihar etmiyor. Bu anlam oluşturma her şeyi kapsayabilir. İnsanlara baktığımızda din, aile, toplum, meslek hayatı, bazen bir hayvan veya herhangi bir şey insanların hayatında büyük yer ediyor. İşte bizim sağlıklı bir şekilde yaşayabilmemizin yolu hayata anlam ve amaç katan bir şeylere bağlanmak oluyor. Anlam ve amaç kazanımında temel hedef mutluluk ve başarı olmamalıdır. Çünkü bunlar doğal yollarla belki bir sonuç olarak bize ulaşmalıdır. Aksi takdirde hedefe ulaştığımızda yine anlam kaybına ve varoluşsal boşluğa düşme ihtimalimiz vardır.
Yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate değişebilmektedir. Bu nedenle dengeli bir hayat içinde kendimize göre anlamlı uğraşlarla meşgul olmalıyız. Aksine sadece para odaklı bir anlam dünyası oluşturduğumuzda bu bize anlamlı bir hayat değil sadece varılacak yer tayin etmiş olacaktır. Sonrası ya hezeyan ya da varoluşsal boşluk olma ihtimali vardır. Aristo’dan beri belirtildiği gibi insan hayatta dengeyi koruması gerekmektedir. Hayatta denge oluşturma konusunda din, felsefe, toplum ve psikoloji aynı şeyleri ifade etmektedir. Frankl ve Schmid gibi düşünürler de hayattaki dengeyi her zaman öncelemişlerdir. Denge oluşturmaktan bahsederken, tozpembe bir hayat olacak demek değildir. Hayatta illa ki ekonomik zorluklar, büyük başarısızlıklar, kişisel problemler, aile içinde tartışmalar, insanlar arasında sorunlar, acılar, hastalıklar ve büyük kayıplar (ölüm) olacaktır. Önemli olan bu durumun farkında olup, anlam dünyasında bunları yerli yerine oturtabilmektir. Frankl, yıllarca Nazi toplama kampında kalmıştır. Auschwitz toplama kampında kendisinin hayatta kalmasının kibrit kutusu veya bulduğu şeylere anlam terapi ile ilgili şeyleri yazmaya çalışmasına bağlamaktadır. Yine diğer mahkûmların bir kısmının hayatta kalma nedenlerinin “dudaklarının sürekli kıpırdaması” (yani sürekli içlerinden dua etmeleri) olarak ifade etmiştir. Bu nedenle, hayatta olaylarla baş ederken kendimize genel bir bakış açısı bulmamız gerekiyor. Bunun yolu da sanırım yaşamın anlamına dair soruları cevaplamakla olacaktır.
İletişim: kzsezai@gmail.com
24/11/2019
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
Ulvi ğaye sahibi “Olmak yada olamamak işte bütün mesele bu”…kaleminize sağlık.cebrail azar