Hristiyan Arapların Arap Diline ve Hattına Katkıları
Serkis Büşra
(çev. Asım Sarıkaya)
Müslümanların büyük çoğunluğu Arapça ile İslâm arasında bağlantı kurmaktadır. Kur’ân’ın İslâm peygamberi Muhammed’e fasih bir Arapça ile inmesi nedeniyle sanki bu dil Müslümanların tekelindedir. Müstakil araştırma ve incelemeler ise Arapçanın sadece müslümanların dili olmadığını göstermektedir. Zira bu dil İslâm öncesinde mevcuttu ve Araplar bu dili konuşuyorlardı. Araştırmalar, Hristiyan Arapların Arapçanın zenginleşmesinde, gelişmesinde ve olgunlaşmasında büyük katkılarının ve etkilerinin olduğunu da ortaya koymaktadır. Yapılan çalışmalara göre Hristiyanlık, Arap yarımadasına İslâm’ın doğuşundan önce oldukça erken bir dönemde yayıldı. Bu din önce Yemen bölgesinde yayıldı ve buradan Habeşistan’a geçti. Aynı şekilde miladî ilk asırlarda Mezopotamya bölgesine yayıldı. Büyük âlim Huseyn el-Avde, Hristiyanlığın bu bölgede yayılma sebebini, bölge halkının Perşembe günleri Kudüs’te bulunmaları ve ardından hristiyanlığa inanmaları olarak açıklamaktadır. Böylece bu dini ülkelerine taşıdılar.
Hristiyan Arapların, Arapçaya katkılarını şu noktalarla özetlememiz mümkündür.
* Hristiyan Arap şairler Arapçayı ilk etkileyenlerdir. Araştırmacılar, Hristiyan Arap şairlerin Arapçanın gelişmesinde ve edebî amaçlarla süslenmesinde büyük pay sahibi olduğunu söylemektedir. Bu şairler, daha önce hiç kimsenin kullanmadığı ifadeleri bu dile soktular. Öyle ki onların ifadeleri, günümüze kadar insanlar arasında kullanılmaya devam etmiştir.
*Hristiyan Araplar, Arapçaya yeni terkip ve lafızlar sokan ilk kimselerdir. Bu dile Arapların kendi zamanlarında bilmedikleri terkipler ve lafızlar soktular. Nitekim konuşmasında “Emme Ba’d/Bundan sonra” ifadesini ilk kullanan Arap Yarımadasının güneybatındaki Necran’nın üskufu Kus b. Sâide’dir. Aynı şekilde “Delil getirmek müddeiye, yemin etmek ise inkâr edene düşer” sözü ona aittir. Bunun yanı sıra mektupta “Falan kimseden falan kimseye” yazan yine o’dur. Mektup ve yazışmaların başında “Bismike Allahumme” lafzını yaygınlaştıran kimse ise Ümeyye b. Ebî Salt’tır. Daha sonra bu lafız, “Bismillahirrahmanirrahim” olarak değiştirilmiştir.
Hristiyan Arapların Arap hattının gelişmesine katkılarına gelince, Dr. Cevâd Ali el-Mufassal fî Târîhi’l-Arap Kable’l-İslâm isimli eserinde Hristiyan Arapların, Arap hattının gelişmesinde büyük bir rol oynadıklarını söylemektedir. Diğer taraftan arkeologların gelecekte Arap yarımadası çöllerinde Nıbtî hattıyla yazılmış gömülü kitâbeleri keşfedecekleri ihtimalini de uzak görmemektedir. Prof. Georges Anawati, Hîre hristiyanlarının Arap hattını kullanan ilk Araplar olduğunu vurgulamıştır. Burada şuna işaret etmek uygun olacaktır: Hireli hristiyanlar yazıdaki yetkinleri ve vukûfiyetleri sebebiyle uzun bir süre Müslüman yöneticiler için yazma ve onlara Irak ve Bilâdı’ş-Şâm halkından gelen mektupları okuma görevini üstlendiler. Cevâd Ali bu durumu şu sözüyle ispat etmektedir: Ebû Musa el-Eşarî’nin bir kâtibi vardı. Hz. Ömer, ona hristiyan bir kâtip edinmesinin sebebinin sorduğunda, “Dini ona, yazdıkları ise bana aittir” cevabını verdi. Diğer taraftan Hz. Ömer, mahir ve güvenilir bir kâtip seçmek istediği zaman, Hîreli bir hristiyan çocuğu gösterdiler. Cevâd Ali şunları da söylemiştir; Araştırmacılar, Arap hattının Benî İrem hattından alındığını kanaatindedirler. Çünkü Benî İrem’den olan Süryaniler, İremî hattını geliştirdiler ve iki hatla yazmaya başladılar… Eski hatla İncil ve Kitabu’l-Mukaddesleri yazdılar. Bu kullanışlı kenarları olan dikey harflere sahip dört köşesi bulunan bir hat olup, asıl adıyla Estrangela hattıdır. İkinci hat ise yuvarlak harflerden yani dairesel şekillerden meydana gelip yazımı kolaydır ve buna Nesih hattı denir. Araplar her iki hattı öğrendi ve kullandılar. Daha sonra ilk hattı Kufî, diğerini ise Nesih olarak isimlendirdiler. Ayrıca Müsteşar Necîb Vehbe’nin Fadlu’l-Mesîhiyyîn ale’l-Lugati’l-Arabiyye ve’l-Hattı’l-Arabî isimli eserine bakınız.
Arapça’da diğer dillere ait pek çok kelime bulunmaktadır. Huseyn el-Avde’nin el-Arab’un-Nasâra kitabında da belirttiği gibi Arapça, Yahudilerden “Cehennem, Şeytan, İblis” gibi dinî terimleri, İbraniceden “Savm/Oruç” kelimesini almıştır. Yunanca, Süryanice, Farsça, Habeşce ve Kıptı dilinden de çok sayıda kelime almış ve bu kelimeler zaman içerisinde Kur’ân’da yer alacak kadar Arapçanın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.