Hz. İsa
Hz. İsâ mucizevî bir şekilde dünyaya gelmesi itibariyle kıssası, Hz. Meryem ile birlikte anlatılmakta yahut Hz. Meryem’e atıfla “Meryem oğlu İsâ/Mesih” şeklinde adlandırılmaktadır. Hz. İsâ’yı Kur’ân’da beş şekilde okumak mümkündür:
Hz. İsâ öncelikle doğumuyla Allah’ın kudretini ifade etmesi bakımından muhataplarına anlatılmaktadır. Tevhid ile ilişkilendirilen bu doğum kıssası müminler için hakikatin beyanı ve teslimiyeti; Yahudilerin Hz. Meryem’e attıkları iftiranın reddi ve kabul etmeyip öldürmeye çalıştıkları Hz. İsâ’nın nübüvveti; Hristiyanlar için ise Hz. İsâ’nın insaniliği ve nübüvvetinin kabul edilmesi için anlatılmaktadır. Hz. İsâ’nın doğumu, Hz. Adem’in yaratılışı ile ilişkilendirilerek (3/59) O’nun kudretinin eseri olduğu ve Allah’a şirk koşmadan O’na hayretle iman edilmesi gerektiğini bildirilmektedir.
Hz. İsâ’nın doğumu, peygamberliği ve mucizeleri ise Müslümanlara verilmiş olan gaybi bilgiler ve hakikatin bir başka ifadesi olması bakımından Hz. Peygamber ve müminlere anlatılmaktadır. Meryem sûresinin indirilmesinin ardından zihinlerde ve kalplerde oluşan Peygamber tasavvuru, yani peygamberliğin insaniliği ve melek veya tanrı olmadıkları ve tevhidi beyan için geldikleri inancı, Habeşistan’a hicret eden müminler için Hristiyanlar karşısında önemli bir delil hüviyetini taşımıştır. Hz. Peygamber ile tartışmak üzere Necran’dan gelen Hristiyanlara karşı ise Âl-i İmran sûresinin seksen küsur ayetinin indirildiği rivayet edilmektedir. Bu sûre, tartışmalar karşısında Hz. Peygamber’in bu bilgileri kendinden uydurmadığı, hatta gizlenen ve anlatılmayan kısımlarıyla Hz. Peygamber’e bildirildiği (3/44) ifade edilerek hem Hz. Peygamber’in nübüvvetini ispat etmekte hem de Hz. İsâ’nın insaniliğini ortaya koymaktadır.
Hz. İsâ’nın kıssasını bir de “oğul” olmak bakımından okumak gerekir. Özellikle Meryem sûresinde “Annesine karşı itaatkâr, sadakatli, vefalı, iyiliksever olması; zorba, katı ve hayırsız biri olmaması” şeklinde niteliklerinin bildirilmesi, şiddetli muhalefetin başladığı o dönemde çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu müminlere yönelik bir karakter eğitimini ifade etmektedir. Benzer özelliklerin aynı sûrede Hz. Zekeriyyâ’nın oğlu olan Hz. Yahyâ için de okumamız burada tüm mümin gençlere, bütün eziyetlere rağmen İslam ahlakı ile ahlâklanarak fiili bir tebliğin yapılması gerektiğini bildirmektedir.
Hz. İsâ’yı Meryem, Mâide ve Saff surelerinde. Havarileri ile birlikte okumak mümkündür. Hz. Peygamber’in sahabesi için (Zübeyr b. Avvam) “Havari” kelimesini kullandığı haber verilmektedir. Yine Akabe biatlarında Hz. Peygamber’in on iki nâkib seçmesi bu kıssaya atıfla değerlendirilmektedir. Hz. İsâ, Havarilere: “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?” dediğinde. Havariler dediler ki: “Bizler, Allah’ın (dininin) yardımcılarıyız.” (61/14) ayeti, Hz. Peygamber’in Mekke’de kendine inanacak, davasını destekleyecek yardımcılar aramasını; Medine’de ise Hristiyanlara karşı bu dine inanarak desteklemelerine yönelik bir çağrıyı ifade eder. Havariler için Kur’ân’da olumsuz bir tasvir çizilmemektedir. Onlar, mucize istemişler, inanmadıkları halde helak ile tehdit edilmişler fakat “Ey Rabbimiz, Senin indirdiğin (o Kitaba) inandık o peygambere de tabi olduk. Artık bizi (birliğini ve peygamberlerini tanıyan) şahidlerle beraber yaz” (3/53) ayetiyle Hz. İsâ’ya iman edenlerin Ona tabi olarak yaptıkları duaları dile getirilmektedir.
Hz. İsâ’yı son olarak peygamberlerin gaybı bilmemesi yalnızca kendilerine bildirilen ölçüde gayba muvaffak olmasının temsili şeklinde okumak mümkündür. Özellikle Mâide sûresi bu açıdan çok önemlidir. 109. âyetinde “Allah’ın peygamberleri toplayıp da onlara “Size ne cevap verildi?” diye soracağı gün onlar “Bizim bir bilgimiz yok. Bütün gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin” diyecekler” ayeti bu konuda tüm peygamberleri kapsarken; sûrenin sonunda Hz. İsâ ile bu konu müşahhas hâle gelmektedir: Allah, “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” buyurduğu zaman o şu cevabı verir: “Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, ama ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin.”“Ben onlara ancak senin bana emrettiklerini söyledim; ‘Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum sürece onların yaptıklarına tanık idim. Fakat sen beni vefat ettirdikten sonra onların halini bilip gören sadece sensin. Sen her şeye şahitsin.” (5/116-117).
Uzun bir aranın ardından uzun bir yazının mazur görülmesi temennisiyle…
27.05.2021