Hz. Şuayb
Hz. Şuayb, Kur’an’da Araf süresi 85-93, Hud süresi 84-95, Hicr 78-79, Şuara 176-190, Ankebut süresi 36-37 ve Sâd süresi 12-14.ayetlerde anlatılmaktadır. Şuayb (a.s) hem Medyen (Araf, 7/85; Hud, 11/84; Ankebut, 29/36) hem de Eyke (Hicr, 15/78; Şuara, 26/176; Sâd, 38/12) halkına gönderilmiştir. Bu yazımızda Hz. Şuayb’ın Medyen halkı ile mücadelesini konu edineceğiz.
Hz. Şuayb kavmini, tüm peygamberlerin ortak çağrısı olan tevhid inancına davet edip ahirette verilecek olan hesabı hatırlattıktan sonra, kavminin helak sebebi olan ölçü ve tartıda yapılan adaletsizlikleri ile büyük bir mücadeleye girişmiştir. Medyen halkı bir toplumun temel yapı taşlarından biri olan ekonomi ve iktisat alanında adaletsiz bir düzen oluşturmuştu. Bu düzeni elinde tutanlar, diğer insanlara büyük mağduriyetler yaşatmaktaydılar. Bu çerçevede hem Allah’ın birliğinin hem de ahirette verilecek hesabın hatırlatılması bu kimselerin parayı ilah edindiği, Allah’ın infak konusundaki hükümlerini göz ardı ettiklerini, bu nedenle de kendilerine peygamber gönderildiğini göstermektedir. Hz. Şuayb Medyen halkını insanların mallarını değersizleştirerek ticaret yapmamaları, bu fiili işleyerek yer yüzünde fesada sebep olmamaları konusunda uyardı. Kavim bu uyarılar üzerine iman edenler ve inkâr edenler olmak üzere ikiye ayrıldı. İnkarcılar Hz. Şuayb’ın bu davetinin namazıyla bir ilgisi olduğunu düşünüyor ve “Sana bunları namazın mı emrediyor?” diye sitem ediyor onu ve ona uyanları ülkeden çıkarmakla tehdit ediyorlardı. İnanları Allah yolundan alıkoymak için yollarda pusu kurup oturuyorlardı. Hz. Şuayb tüm baskı ve tehditlere rağmen davetine devam etmiş, onları daha önceden bilgisine sahip oldukları Nuh, Hud ve Lut kavminin başına gelenleri hatırlatarak tehdit etmişti. Nihayetinde uyarılara kulak asmamış, devam eden inatçı tutumları sebebiyle bir sarsıntı ile helak edilmişlerdi.
Bu kıssa nüzul döneminde bir ticaret şehri olan Mekke için büyük ibretler içermekteydi. Nitekim Kâbe hac mevsimiyle birçok hacıya ev sahipliği yapıyor, insanlar hem hac hem de ticaret faaliyetlerinde bulunuyorlardı. Kureyş kabileleri başta olmak üzere Arap yarımadası hem içte hem de diğer ülkelerle dış ticarette bulunuyordu. Bu konuya pek çok yerde değinilmiştir fakat en önemlisi onlara bu imtiyazı veren Kâbe’nin rabbinin hatırlatıldığı Kureyş suresidir. Bu çerçevede bugünkü anlamda kapitalist bir ticaretin hâkim olduğu, bireysel ticaretin güçlendiği, çıkarların ön plana çıktığı, zayıfın mağdur olduğu bir toplumda bu kıssa ile Kureyş halkı uyarılıyor, malların Allah’ın istediği şekilde infak edilmesi gerektiği yoksa sonuçlarının acı olacağı vurgulanıyordu. Bilindiği gibi zayıf, küçük tacirlere yapılan haksızlıkları önlemek adına “Hılfu’l-Fudul” cemiyeti kurulmuş, Hz. Peygamber bu cemiyete iştirak etmiş, sonradan bahsi geçince “Yine kurulsa yine katılırdım” sözleriyle bu erdemli hareketi takdir etmiştir. Bu kıssa bu çerçevede ekonomik düzenin de ahlaki ilkelere dayanması gerektiğini, menfaatler kadar insanların haklarının da korunması gerektiğini bizlere bildirmektedir. Nitekim Mutaffifin suresinin ilk beş ayetinde bu konunun ahirete iman gibi bir meselenin temelini oluşturduğuna da dikkat çekilmektedir.
03/10/2019