Rasûlullah’ın Hayvanlara Merhameti Üzerine Bir Giriş
Köyde yaşlı bir komşumuzun şöyle dediğini iyi hatırlıyorum: “Kitap öyle diyor; bir kuş o ağaçta nefeslense sana faydası var”. Bunu dedemin bir çeşme başına diktiği iki çam ağacından bahsederken söylüyordu. Birkaç yıl sonra bu hadisin “ما من مسلم يغرس غرسا” şeklindeki metnini ezberlemiştik. Hadis-i Şerif hem ağaç hem de hayvanat üzerine dikkat çekiyor. Bu yazıda oldukça geniş olan ikincisi üzerinde hatırlatıcı olmasını umut ettiğim bir iki noktaya genel hatlarıyla değinmeye çalışacağım.
Girişteki ilk cümle aslında tablonun tamamını yansıtmıyor; zira halk olarak hayvanlara davranışımız bazen adalet ve merhamet sınırlarının dışına taşıyor. Bu anlamda toplum olarak oldukça duyarsızlaştığımız zehabına da kapılmıyor değilim. Aslında bu, sârî bir şey. İnsanlık olarak ve daha özel planda toplum olarak bencilleşmemiz bu alanda da kendini gösteriyor. Hatta böyle olmadığını düşünenler için bile bunun tersi olmadığını söyleyebiliriz. Her şeyden uzak, aşırı temiz, aşırı steril, aşırı çamaşır sulu, aşırı hassas, aşırı sağlıklı, aşırı iğrenen, aşırı güzel kokan, aşırı beton bir hayata hapsolunca bizim dışımızda bu dünyada hiçbir şey yokmuş gibi bir felsefeyi fark etmeden benimsemiş bulunuyoruz. Üstelik bir iki göstermelik hareketle de bundan sıyrıldığımızı düşünüyoruz. Her şeyin basit amaçlar ve ihtiyaçlarımız için seferber edildiği günümüzde, ilerleyen kısımlarda sunmaya çalışacağım örneklerin yaşandığı dönem ile bugün arasında -tarih felsefesinde ısrarla vurgulanan olgunun ötesinde- oldukça farklı zeminlerde anlam bulduğu da rahatlıkla söylenebilir. Hayatın çeşitli alanlarına ve gerçekliklerine birbirinden bağımsız, modüler bir şekilde baktığımız için bunları da geçici bir ferahlama ve muvakkat bir övünç duygusu ile hatırlayacağımız bir gerçek. Allah’ın yeryüzündeki halifesi oluşumuz, bu çerçevede ontolojik gerçekliğimiz ve yerimizi yeniden hatırlamamız vs. Bunların bu yazının sınırlarını aştığından da eminim. Hatta bu kısmın muhtemel okuyucuyu bezdireceği de bir gerçek. Yine de yaşanılan ortamın sosyal, coğrafi ve iklim olarak haşinliği ile ilgili örneklerdeki inceliğin arasındaki fark, bizim için hayret verici duruyor.
Rasulullah’ın yaşadığı hayatla ve yaptığı ikazlarla çekirdeğini ektiği bakış açısı medeniyet ağacımız üzerinde insanı hayran bırakacak örnekler/meyveler vermiştir. Varmak istediğim, vurgulamak istediğim nokta ”hayvanlara merhametin” ya da adaletli davranmanın –Nazan Bekiroğlu’nun ifadesiyle- herhangi bir şeye alternatif olarak değil; doğal, sıradan, olması gereken bir biçimde hayatımız içerisinde yer alması gerektiğidir. Çünkü insan yetkisi ölçüsünde sorumluluk sahibidir de… Köklerimize yerleşmiş bu bakış açısının kaynağı ve tezahürü sayılabilecek bir örnek Zümer Suresi’ndeki “onların mallarında isteyenler ve isteyemeyenlerin hakları vardır” ifadesindeki isteyemeyenler/mahrum kelimesinin hayvanlara da işaret edebileceği şeklindeki yorumdur. Hz. Ömer’in dağlara kuşlara buğday serpin sözü, Osmanlı’daki Gurebahane-i Laklakiyan bunlar arasındaki müstesna örneklerden sadece birkaçı… Hz. Ali’nin şu sözü ise bu konudaki hassasiyetin vardığı dereceyi göstermesi bakımından dikkat çekici: “Hayvanların üzerine iyiliği öğütleyen, sefkatli, emin, koruyucu ve onlara karşı şiddet kullanmayan, hızlı yürütmeyen, yormayan ve bitkin duruma düşürmeyen birisini vekil tayin et. Görevlendireceğin kişi malları senden teslim alırken; ona bir deve ile yavrusunu birbirinden ayırmamasını, yavruya zararı dokunacağından sütünü sağmamasını, onu fazla yük taşımakla yormamasını, bu hususta bütün hayvanlara eşit davranmasını, yorgun düşenleri dinlendirmesini, tırnakları yarılan ve yürümekte zorluk çekenlere yumuşak muamelede bulunmasını öğütle.”
Rasulullah’ın hayvanlara bakışını anlatan önemli olaylardan birini de aynen anlatandan aktarmak istiyorum: “Rasulullah el-Arc’dan yola çıkınca el-Arc ile et-Talub arasında bir yerde, yavrularına havlayan ve onları emziren bir dişi köpeğe baktı. Cu’ayl b. Süraka adında ashabından bir adama ordudan hiç kimse ona ve yavrularına bir sataşmada bulunmasın diye köpeğin karşısında durmasını emretti.” Şimdi muhtelif olayları maddeler halinde vermek istiyorum:
- Rasulullah aşırı zayıf bir deve gördüğünde “Bu dilsiz varlıklar hakkında Allah’tan korkun buyurmuştu”.
- Yüzü dağlanmış bir merkep gördüğünde Rasulullah bunu yapana lanet okumuştur.
- Ayrı iki olayda kuş yuvalarından yumurta ve yavru alan sahabileri uyarmış ve derhal yerlerine geri koymalarını emretmiştir.
- Ensardan bir Müslümanın oldukça zayıf devesini görünce onu merhametle okşamış, elleriyle sırtını sıvazlamış ve sahibine “Bu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun” ikazında bulunmuştur.
Son olarak eskilerin, eskilerden anlattıkları bir kısa hikaye ile yazıyı noktalamak istiyorum. Bu da kadim köklerimizin hayat vericiliğini göstermesi bakımından yemyeşil duruyor:
“Nebilerden ya da sıddıklardan birisi bir buzağıyı annesinin gözleri önünde kesti ve bu yüzden aklını yitirdi. Bu halde yaşıyorken üzerinde kuş yuvası bulunan bir ağacın altındaydı. Kuş yavrularından biri yere düştü ve toza toprağa bulandı. Büyük kuş kafasının üzerinde dönmeye başladı. O adam küçük kuşu topraktan temizleyip yuvasına koydu. Allah da ona aklını geri verdi.”