Siyer Kutsal değil, Kutsal’ın Tarihidir
Siyer’in Batı literatüründe karşılığı olarak herhangi bir tarihî şahsiyetin biyografisi değil, Hz. İsa’nın hayat hikâyesini konu alan İnciller olduğu görüşü malumdur. Açıkçası tür olarak bizim Siyer’lerimizin onların İncillerine oldukça benzediği de inkâr olunamaz.
Ancak arada çok ciddi bir fark vardır ki, o da Siyer metinlerine yaklaşma, Siyer metinlerini okumayı doğrudan etkilemektedir. Kutsal’ın (Hz. İsa) tarihini barındıran İnciller aynı zamanda Kutsal Tarih’tirler de. Bu yüzden de Kilise bu metinler üzerinde tartışmayı pek doğru bulmaz. Siz ne kadar ısrar ederseniz edin, Kilisenin vahiy algısı bizden doğal olarak farklıdır ve her bir İncil yazarı aynı zamanda vahye muhatap olmuştur.
Aramızdaki fark da burada başlamaktadır. Bizim Siyer yazıcılarımızın hiçbiri kutsal bir metin yazmak için yola çıkmamışlardır. Sadece onlar değil, modern zamanları hariç bırakacak olursak çok uzun bir süre kimse de bu metinlere kutsal metinler olarak bakmamışlardır. Şifâ-i Şerîf’in bazı İslâm ülkelerinde dua maksadıyla okunması –ki bu okumalar hâlâ Fas’ta devam etmektedir ve ben de şahit olmuştum– bu durumu değiştirmez. Siyer metinleri şahitliklerinden tezahür etmiş, hataya, tahrife, tebdile, tağyire açık metinler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Ne var ki, klasiğin bilerek veya bilmeyerek imhası neticesinde “metin=Hz. Peygamber” algısı yerleştirilmiş, çağdaş dönemlerin bir münekkidi her hangi bir metne “uydurma” dediği zaman bu metne karşı değil, Peygamber’e karşı bir saldırı olarak algılanmıştır. Somutlaştıracak olursak; bir Siyer araştırmacısı, Hz. Peygamber’in parmaklarından su çıkmadığını söylüyorsa bu ifade, bu konudaki araştırdığı metnin sahih/ilmî bir zemine sahip olmadığı anlamına gelmektedir. Ne var ki, birileri bilerek veya bilmeyerek bunu, “parmaklarından su akma mucizesi gösteren Peygamber’e saldırı” olarak anlamakta, anlamakla kalmayıp etrafına bu şekilde anlatmaktadır. Oysa çağdaş münekkitlerin çoğu, klasiğin çok ama çok kötü mukallitleri olmaktan maalesef ileri gidememişler, klasik cerh ve ta’dil usûllerini ileriye taşıyamamalarına rağmen yine de zahiren olmasa da imâen tekfire muhatap olmaktan kurtulamamışlardır.
Siyer metinlerini okuma konusunda ciddi bir problem yaşadığımızı söylememiz mümkündür. Açıkçası zihinsel anlamda Siyer üzerine çöreklenmekte olan ve ilim diye hiç de bir kaygılarının olmadığı anlaşılan birilerinin Siyer metinlerini nasıl okuduklarını gördükçe içim ürpermiyor değil! Bu okumaların gideceği yerin, pek de hayra işaret olmadığını söylemek için çok da ileri görüşlü olmaya sanırım gerek de yok.
Ve’l-hâsıl-ı kelâm; Hz. Peygamber, kendi otobiyografisini yazmış değildir!
11/03/2018