Siyer Yazıcılığında Klasik Dönemin Modellik İmkânı

26.02.2018
A+
A-
Siyer Yazıcılığında Klasik Dönemin Modellik İmkânı

Hz. Peygamber’i anlama ve anlatma çabaları çerçevesinde çok sık duyduğumuz bir serzeniş, çağdaş dönemde yazılan Siyer kitaplarının yanlış bir Peygamber imajı oluşturacak şekilde kaleme alınmış olmasıdır. Buradaki “yanlış”ın, kişinin kültürüne, Peygamber algısına, zihin dünyasını besleyen ve hatta belirleyen dinî-sosyal çevresine bağımlı olarak değişiklik arz ettiği ise bahs-i diğerdir. Resulullah’ı anlatmada “Nerede yanlış yapılmakta?” sorusuna verilecek cevapların çeşitliliği bir yana sadece soru aşamasında kalmışlığın bir ötesine, doğru çözümü arayış safhasına geçildiğinde de sosyal bilimlerin doğasına uygun olarak çok çeşitli “doğru”larla karşılaşmaktayız. Bunların tamamını burada tartışmak yerine klasik dönemdeki Siyer telifâtının çok gerisinde kalındığı eleştirisiyle birlikte gündeme getirilen, bu eserleri model alarak yeni eserler telif etmek şeklindeki bir önerinin uygulanabilirliğini irdelemekle iktifa edelim.

Siyer metinlerinin doğuşu ile de bağlantılı olan bu meselede müelliflerin yaşadıkları dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak değerlendirmelerin isabet oranını artıracaktır. İlk dönem Siyer kaynakları söz konusu olduğunda sözlü rivâyetlerin yazıya aktarımının üzerinden uzun yıllar geçmediği bir dönemden bahsetmekteyiz. Müelliflerin kendilerine gelen rivâyetlerin tamamını aktarmayı görev bilerek tenkid ve eleme ameliyesini sonraki nesillere bırakıp her birini eserlerine aldıkları bir dönemden. Ve yine salt tarih aktarımı yerine bazen düşündürmek bazen eğlendirmek maksadıyla gerekli şartları taşımasa da bazı haberlerin eserlere derç edildiği bir dönemden. Tüm bunlara bir de olay örgüsünde boşluk bırakmamak amacıyla hakkında haber olmayan hususlarda boşlukların kurguyla doldurulduğu vâkıasını ekleyelim.

İlk dönem Siyer eserlerinin bu özelliklerini göz ardı ederek onların çağdaş Siyer yazıcılığında birer model olarak sunulmasının çok doğru bir yaklaşım olmadığı böylelikle ortaya çıkmaktadır. Yine klasikten bugüne gelinceye kadar ilmî algının değişmesi, okur ihtiyaçlarının farklılaşması yok sayılabilecek birer husus değildir. İbn İshâk’ın muhatablarının günümüz Siyer okurlarından daha farklı beklentiler, algılar ve anlayışlara sahip oldukları müsellemdir. Muhataplar, müellifi yönlendirmekte ve müellifler her dönemde muhataplarına göre eserler kaleme almaktadırlar. Eserleri ve müellifleri değerlendirirken bu hususu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bununla birlikte ilimde esas, sürekli temel atmak değil katları üst üste bina etmek bir başka deyişle birikimin aktarılması ile sürekli ileriye taşımaktır. Aradan geçen onca sürede bu haberlere yönelik yapılan tenkidleri ve sahihi, sahih olmayandan ayrıştırma çabalarını dikkate almamak her yeni eserde binaya sıfırdan başlamak olacaktır.

Model alınması önerilen dönemde, aktarılan hadiseler arasındaki kronolojik boşlukların müellifler tarafından kurguyla doldurulmuş olduğu da ayrıca dikkate alınmalıdır. Kurgunun zaman içerisinde tarihîleşmesi ve okurun kurguyu tarih zannetmesi, bu ilmin erbâbının bunları Siyer çalışmalarına tarihi vâkalar olarak almalarının gerekçesini oluşturmayacaktır. Her ne kadar günümüz genel okur kitlesinin azımsanamayacak bir kesiminde, tarihîleşen kurguya yer verilmesi yönünde güçlü bir beklenti olsa da kurgulardan arındırılmış ve sahih rivâyetlerden müteşekkil Siyer çalışmalarını kaleme almak ilim ve Hz. Peygamber’i doğru anlatmak kaygısı taşıyan müelliflerce yapılması gerekendir.
26/02/2018

BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.