Söze Başlarken…
“Önce Söz vardı ve her şey sözle başladı” diyerek önce bize Sözü Öğreten’e hamd ediyor, ardından bu köşede bize söz veren mihmandar hocalarıma teşekkürle söze başlarken, sizlerle Pazar günleri için sözleşiyoruz.
Biyografi yazmak ve okumak empatiyle yaşamak, yaşamadan hissetmek ve öğrenmektir. Kendi hikâyenizi anlatmanız ve anlaşılmayı beklemeniz de tecrübe paylaşımın en güzel yoludur ve aslında tarihi kişisel hayat tecrübelerinin paylaşımı ve aktarımı oluşturur. Ve bütün hayatımız başka hayat hikâyelerini dinleyerek kendi hayatımızı bir yere koymakla başlar ve biter.
Benimse biyografi ile ilk tanışmam ve okurken bir hayatın içine girip, yer yer yaşarcasına empati yapmanın esrarengizliğini keşfetmem ilkokul ikinci sınıfta başladı. Aynı zamanda oturduğumuz apartmanda karşı komşumuz olan, evde Güldâne teyze, okulda öğretmenim dediğim Güldâne Hanım sınıftaki herkesten, önce okuyup sonra sınıf kütüphanesine koymak için birer kitap alınmasını istediğinde babamın tercihi “Peygamberlerin Hayatı” (yazarını ve yayınevini tabii ki hatırlamadığım) oldu. Üstelik okumak zorunda olduğum bu kitabın tek değil dört ciltten oluştuğunu görmek, henüz kaytarmak nedir bilmeyen bir çocuk için sıkıntı vericiydi. Memnun oldum mu? Hayır. Herkes elinde “Robin Hood”, “Tom Sawyer’in Maceraları”, “Robinson Crusoe” hikayeleri ile rengârenk gezerken, üzerinde çöl, deve, sarıklı adam resimleri (resim önemli) bulunan bu kitaplar çok dindardı! Bilâmecbur Âdem, Şit, İdris Peygamber diye başlayınca okumaya, kendimi oldukça göksel ve esrarengiz bir macera serisinin içinde bulmuştum. Dört kitabı sular seller gibi okuduktan sonra, uzunca bir müddet kimi bulduysam bir kussâs gibi bu gerçek âlemde aslında olan biteni anlatmaya başladım.
Resulullah’ın hayatıyla en geniş tanışmam ise, halamın oğlunun damdan düşüp sargılar içinde uzunca bir müddet yatağa mahkûm olmasıyla başladı. Sıkıntıdan patlayan kuzenime o yıllarda bir gazetenin hediye ettiği bol resimli “Sevgili Peygamberim” serisini okurken sabrın, nezaketin, özverinin hayatını okuyordum. İlk okuduğu kitap “Karlar Kraliçesi” olan ben “iyilik ve kötülüğün savaşının” masal ve gerçek âlemdeki şaşmaz varlığını idrak ediyordum.
Yıllar sonra düşündüğümde neden okuduğum ilk masalların “Karlar Kraliçesi”, “Hansel ile Gratel” vs. olduğunu sorguladım. Büyüleri ve kötülükleri bozan sihirbazların veya cadıların dünyasında geçen, bir yetişkinin ruhunu bile gotik karanlığına sürükleyen bu masallar yerine, ilk tanıştığımız anlatılar Yaratıcı’nın adil dünyasına olan güveni sağlayan gerçek hayat hikâyeleri olabilirdi. Bizim kendi masallarımız, kendi kahramanlarımız, kendi gerçek hikâyelerimiz olmalıydı. Söz buraya gelmişken Siyer Çocuk Dergisi’nin bu konudaki önemli bir boşluğu doldurduğunu belirtmeliyim. Dergiler elime ulaştığında ilk karıştırdığım cilt Siyer Çocuk oluyor. Her şey çocukken kimin hayat hikayesiyle empati kurduğunuzla başlıyor. Bir zamanlar kimin masallarının, kimin biyografisinin, kimin gerçeklerinin sizin hayaliniz, sizin yaşantınız, sizin hakikatiniz olduğu sorusunu sorarak, biyografi önemli diyor ve bu köşeden sahabe hayatından ufak kesitler paylaşarak beraber olmayı umut ediyoruz.
25/02/2018