Üç Tarz-ı Cehalet (I)
Mustafa İslamoğlu’nun tarihsel süreçte oluşan peygamber tasavvurlarını üç ana temada toplayarak yazdığı Üç Muhammed isimli eserini bilmeyenimiz yoktur. Akademisyen birinin kaleminden çıkmamış olmasına rağmen belirli sorunsal çerçevesinde yazıldığı için takdir edilmeyi hak eden bir eser olduğunu belirtmeliyim. Bu yazı dizisinde İslamoğlu’nun peygamber tasavvurlarını resmetmek için oluşturduğu üçlü çıtadan ilham alarak cahiliye tasavvurlarına değinmek istiyorum.
İslamî Terminolojide cahiliye kavramı İslam öncesi dönemdeki Arap toplumunun ekonomik, siyasi ve kültürel alanda hayat telakkilerini ifade için kullanılır. Cahiliye dönemine dair belirli kalıp tasavvurların varlığından söz etmek mümkündür. Bunların en yaygın olanına göre bu dönem bilgisizlik ve barbarlığın hâkim olduğu her hangi bir ahlakî erdemin mevcut olmadığı karanlık bir dönemdir ve Hz. Peygamber bu dönemi aydınlatmak amacıyla görevlendirilip gönderilmiştir. Bu görüş sahiplerinin kâhir ekseriyetine göre İslam, reformist bir din; Hz. Peygamber devrimci ve Kur’an sosyal düzende köklü değişiklikler yapmış evrensel bir kitaptır.
Bu tasavvurun tam zıddı olarak genelde Arap milliyetçisi aydınların savunduğu üzere cahiliye dönemi sanıldığı gibi bilgisizlik ve cehaletin hüküm sürdüğü bir dönem değil aksine bilgin, zeki, ince duyguları olan ve refah içerisindeki bir toplumdan müteşekkil bir yapıdadır. Bu tasavvuru bir sonraki yazımda Taha Hüseyin ve Abdulaziz Durî’nin çalışmaları özelinde aktaracağım.
Cahiliye Dönemi hakkında oluşan bu birbirine taban taban zıt tasavvurların döneme ışık tutan kaynakların azlığı ve niteliğinden kaynaklandığını söylemek mümkündür. Nitekim bu dönem hakkında yapılan çalışmalarda karşılaşılan en önemli problemlerden biri, kaynak meselesidir. İslam öncesi Arap toplumu hakkında, o dönemden bize sağlam bir şekilde gelen temel kaynak Kur’an’dır. Kur’an’da cahiliye dönemi Araplarının sosyal, ekonomik, dinî ve ahlakî durumlarına dair çokça atıf bulunmaktadır. Ancak Kur’an’ın tevhid vurgusunu ön plana çıkaran ilahî bir kitap oluşu şirkin egemen olduğu o dönemi yansıtırken nesnel tasvirler sunmaya ne derece elverişli olduğunu tartışmalı hale getirmektedir. Zira Kur’an yaşanan olaylarda taraf olduğu için müşrik Araplar hakkında onların hayatını ve durumunu tam olarak anlamamıza imkan verecek tasvirler yapmamakta, çatışma ortamına dair parça parça bilgiler vermektedir. Kur’an’ın cahiliye Araplarının güzel sayılabilecek değerlerinden Haram aylarla ilgili inançlarını eleştirirken cahiliye hac ritüeli olan Safa ve Merve arasında sa’y yapmak gibi uygulamaları sahiplenmesi, dönemin genel panoramasını sunmayıp sadece kendi cephesinden tasvir yaptığını gösterir örneklerdir. Dolayısıyla Kur’an’ı vahyin bağlamını dikkate almadan tarihinden kopararak cahiliye hakkında sağlıklı değerlendirme yapmak pek mümkün gözükmemektedir. Öte yandan Kur’an’da yer alan tasvirleri genelleştirip bütün Araplara teşmil etmek de isabetli değerlendirme yapılmasının önündeki engellerdendir. Bunun yerine Kur’an’da yer alan bazı tespitler için yapılacak en makul yorum, Kur’an’ın Hz. Peygamber’in muhatabı olan Arapların bazı inanç, kanaat, yaşayış ve değerlerini yansıtmış olabileceği şeklindedir. Ezcümle nüzul dönemi Arap tarihi için ihmal edilmemesi gereken bir kaynak olan Kur’an’ı vahyin bağlamını dikkate alarak, diğer kaynaklarla beraber ancak Kur’an’ı merkeze alan bir yöntemle önemli tespitlerde bulunmak mümkündür. Diğer taraftan Kur’an putperestlikle mücadele eden bir dinin kitabı olarak onlar hakkında nesnel tasvirler yapma iddiasında olan bir metin değildir. (İleri okuma için Adnan Demircan, “Kur’an’ın Nüzûl Dönemi Putperestler İçin Kaynaklığı Üzerine”).
Cahiliyeye dair pejoratif bakışta bu kavramın hadislerde de olumsuz içerikte kullanılmasının etkisi mevcuttur. Hz. Peygamber’in “Ümmetimin içinde cahiliye döneminden kalma dört adet vardır: Asaletle övünmek, başkalarının soyuna dil uzatmak, yıldızları vesile edinerek yağmur beklemek ve ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak” şeklindeki ifadeleri buna örnek olarak verilebilir. Ancak Hz. Peygamber’in Hilfu’l-fudûl gibi bizzat kendisinin de katıldığı haksızlığa uğrayan insanların haklarını savunma amacıyla oluşturulan ittifaktan övgüyle bahsetmesi, cahiliyede iyi olanların İslamiyet sonrasında da iyi olduklarını ve cahiliyede hoş olan eylemlerin İslam’da da geçerli olduğunu ifade etmesi gibi örnekler ise cahiliye döneminin Hz. Peygamber tarafından tamamen zemmedilmediğini göstermesi açısından kayda değerdir.
Kur’an ve hadislerdeki tasvirlerin yanı sıra elimize ulaşan kaynakların İslam döneminde yazılmış olması, İslam’ın lehine bir tablo ortaya koyabilmek için cahiliyeyi eleştirme çabası ve Arap kültürünün cahiliye döneminde yazılı değil de sözlü olarak nakledilmesinden kaynaklanan problemler, bu dönemi inceleyen araştırmacıların karşılaşacağı belli başlı problemlerdir. Cahiliye dönemi hakkındaki bilgilerimizin hemen hepsi İslam kültürü içinde günümüze ulaşmıştır. Bu rivayetler ciddi bir incelemeye tabi tutulmazsa yanlış genellemeler yapılabilir.
Yüzyıllar boyu tevarüs eden hamasî duygularla cahiliyeyi yerip İslam’ı yüceltme iyi niyetinin tezahürlerini modern çalışmalarda da görmekteyiz. Bu araştırmalarda cahiliye hakkında en belirgin zaafiyet genellemelerde bulunmalarıdır. Bilhassa cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri gömülmesi ve çok eşlilik başta olmak üzere evlenme-boşanma gibi konular çerçevesinde kadınların sosyal statüleri bu genellemelerde en fazla paya sahip konular olarak dikkati çekmektedir. Bu genellemelerle İslam öncesi Arap toplumunda kadının konumu olabildiğince kötülenerek anlatılmaktadır. Bu anlatımlarda ağırlıklı olarak kadının insan olmanın sağladığı haklardan bile mahrum olduğu, evlilik konusunda sınırsız hakka sahip erkekler tarafından cinsel meta olarak kullanılmalarının yanı sıra erkeklerin kadınlar üzerinde sahip oldukları her hangi bir mal gibi tasarrufta bulunabildikleri ifade edilmektedir.